Kafamızdaki Sağ ve Sol

Bilim, Düşünceler, Genel, Güncel, Sinirbilim

Beyin bilimleri ile uğraşan insanlar, sadece bir organımızın faaliyetlerini anlamakla uğraşmazlar; onların temel meselesi, başta insan denen bu muamma olmak üzere, canlıların neden bu şekilde davrandıklarını çözmeye çalışmaktır. Zira beyni anlamaya çalışmak, aslında çoğu zaman kendi kendini anlamaya çalışmaya denk bir uğraştır.

Bu yazıda size beynimizin az bilinen bir özelliğinden bahsedeceğim aslında. Fakat yukarıda da dediğim gibi, beni ilgilendiren, bedendeki bir organın “çalışma prensiplerinden” ziyade, bu bilginin günlük davranışlarımız ve benliğimiz hakkında bizlere neler söyleyebildiği meselesidir.

Bedenimizin tepesinde, adına “kafa” dediğimiz bölümün üst kısmı, “kafatası” adlı sert bir kubbe ile kapatılmış durumdadır. Bu kubbe, içinde son derece hassas bir organ olan beynimizi taşır ve bu nazik dokuyu sağlam bir muhafaza içinde tutabilmek için tasarlanmıştır. Bu sağlam kasa içindeki yumuşak beyin dokusu, dışarıdan bakıldığında pek bir şeye benzemez ve adeta kabuğu kırdığınızda karşınıza çıkan ceviz içi gibi, kıvrımlı yüzeylere sahip, şekilsiz iki farklı yarıdan oluşur. Her ne kadar bu yarılar aslında oldukça şekilsiz olsa da biz bunlara beyin yarımküreleri adını veriyoruz. Beyni önden arkaya doğru ortadan ikiye ayıran derin bir oluğun iki tarafında sağ ve sol beyin yarım küreleri vardır ve bu yarım küreler, ilk bakışta tıpatıp aynı görünmelerine rağmen, hem yapı, hem de işlev olarak aslında birbirlerinden bir hayli farklıdırlar.

Öncelikle belirtmeliyim ki, beyin denen organın ne iş yaptığını şekline bakarak çıkartmak bir hayli zor, hatta imkansız bir iştir. Zira sert kemikler, kasılıp gevşeyebilen kaslar, yahut havayla şişip sönen ciğerlerimiz gibi, yaptığı işi doğrudan çağrıştıracak bariz bir yapısal görünüme sahip değildir. Sadece yumuşak, kıvrımlı, bozuk şekilli ve karışık görünümlü bir et parçasıdır karşımızdaki. Sadece bir litre su, 160 gram yağ, 110 gram protein ve 10-15 gram civarında da tuz ve şekerden ibaret, 1.5 kilodan daha hafif bir et parçası…

Beynin neresinin ne işle meşgul olduğuna dair bilgilerimiz son yıllarda hızla artsa da, hala beynin işlevi büyük bir muamma olma özelliğini koruyor. Fakat denizde damla misali de olsa, beyin hakkında öğrendiğimiz her yeni bilgi, bize, bize dair bir çok ipucu da veriyor. Bunlardan birisi de sağ ve sol beynin farklı işlevleri.

Sağ ve sol neden farklı?

Biyolojik olarak nedenini bilmiyoruz ama, beynin bedenle garip bir bağlantı ilişkisi var. Özellikle beden hareketlerimizi kontrol eden ve adına “motor sistem” denen kontrol merkezleri, beden ile çapraz bir bağlantı sistemi ile bağlanmış vaziyettedir. Bedendeki bütün süreçlerin en üst kontrol merkezi olan beynimizin sağ tarafı bedenin sol tarafını, sol tarafı ise bedenin sağ tarafını kontrol eder. Bu yüzden, sağ elinizle bir şey yaparken beyninizin sol yarısı; tersi durumda da sağ yarısı faaliyete geçer. Sol beyin yarısı, insanların büyük çoğunluğunda rutin hareketlerin hızlı ve bilinçsiz şekilde yürütülebilmesi konusunda sağa göre daha maharetli olduğundan, sol beyin baskındır ve biz bu yüzden genellikle sağ ellerimizi kullanmaya eğilimliyizdir. İnsan topluluklarında %5-10 oranında görülen sol ellilik (solaklık) durumunda da mesele tam terstir: Bu insanlarda, beynin sağ yarısı hareketlerin kontrolünde daha baskındır. Bu ufak farklılığın nedeni halen tam olarak anlaşılmış değil.

Benzer bir uzmanlık, konuşma, anlama, akıl yürütme, problem çözme gibi zihinsel özelliklerde de gözlenir ve yine sağ elini kullanan insanlarda bu işlerde sol beyin genellikle daha mahirdir. Dikkat edilirse, sayılan işlerin tamamı, rutin ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi gereken ve şuurumuzu çok fazla ilgilendirmeyen meselelerdir. Yazı yazarken ne kadar hızlı yazabildiğinizi düşünün; her bir harfi düşünerek planlamak zorunda kalsaydınız, ilkokulun ilk haftalarındaki yazma hızınızdan fazla öteye geçemezdiniz.

Öte yandan sağ beynimiz, son araştırmaların gösterdiğine göre, “bütünü” algılamakta, hayal kurmakta, karmaşık bağlantı, kalıp ve örüntüleri anlamakta önemlidir. Sağ tarafın bir başka uzmanlık alanı ise “yenilik”tir; her gün rutin olarak yaptığımız bilinçsiz faaliyetlerimizi sol tarafla güzelce halledebilirken, aktif olarak şuurumuzu cezbeden yenilik ve sürprizler var olduğunda, hemen sağ beynimizdeki devreler oyuna dahil olurlar. Elbette iki beyin yarısı normal insanlarda sıkı bir biçimde birbirine bağlıdır ve birinin yaptığı işten, diğer taraf hemen haberdar olur.

Sağ beyinsiz yaşamak

Bu kadar beyin bilgisi yeter; şimdi hayatımıza bakan yönüne odaklanalım: Hayatımızın büyük bir çoğunluğu, özellikle de eğitim hayatımızın başladığı anlardan itibaren, sol beynin hakimiyeti altında geçer. Eğitim dönemi, insanlara belli koşullar altında nasıl davranılması gerektiğini öğrettiğimiz sayısız “algoritma”nın öğretilmesini kapsar ve bunların çok büyük bir çoğunluğu üzerinde düşünmenin dahi gereksiz olduğu hazır reçeteler halindedir. Bunun en son geldiği noktalardan birisi de mesela çoktan seçmeli sınavlardır. Bu sınavlarda, öğrencilerin bilgileri 4-5 seçenekten birisini “doğru” olarak işaretleyip işaretleyemeyeceklerine göre sınanır ve yeterince doğru işaretleme yapanlar, “başarılı” kabul edilir. Burada algoritma basittir; birileri tarafından size verilen seçenekler arasından doğru olanı seçmek için gereken “algoritma”yı öğrenmiş olmak, başarının temel bir ölçütü haline gelmiş durumdadır. Bana inanmıyorsanız, sürekli “çoktan seçmeli sınavlara” alıştırılmış öğrencilere “sizi bu sefer klasik bir sınav” yapalım deyiverin; gözlerinde beliren paniği hemen görebileceksiniz. Böyle yetişen insanlar, “seçenek”siz seçim yapamaz hale gelirler.

Neredeyse bütün eğitimimiz sol beyin ağırlıklıdır. En önemli dersler, matematik, fizik, kimya ve diğer fen bilimleridir. Sonra, hiyerarşinin bir alt basamğında, aslında tamamen bir “sağ beyin” faaliyeti olan “edebiyat”ın sol beynin anlayacağı kalıplara dönüştürüldüğü, “şair burada ne demek istemiş?” konulu saçma sapan kompozisyonlarla “başarı”nın ölçüldüğü “edebiyat ve dil” dersleri karşımıza çıkar. Hiyerarşinin her zaman en altında ise sanat, resim, müzik, beden eğitimi ve oyunlar vardır. Bu en alt basamağa yerleştirilen faaliyetler, olmazsa da olur faaliyetlerdir; zira üniversite sınavında size çok fazla “doğru kutu karalama” imkanı sağlamaz. İki beyin yarısının işlevlerini hatırlarsanız, böyle bir önem sırasına göre yetişen insanları tahayyül edebilirsiniz: Yeni bir şey düşünmeye korkan, (anarşistken bile muhtelif) sürülerle uyum içinde, uyuşuk, heyecansız ve otomatik “birey”ler…

Çoğunlukla sağ beynimizde dercedilmiş insani vasıflarımızı eğitim boyunca törpülüyor, adeta sistematik olarak yok ediyoruz. Karmaşık düşünceler üretme ve karmaşık düşünceleri takip etme konusunda sorun yaşıyoruz. En basit dertlerimize bile kalıcı çözümler üretemiyor, en çok bağıranı haklı sanmaya devam ediyoruz. Sanattan, anlamdan, derinlikten, duygudan, hakiki deneyimlerden kopuyor; kopya, rutin, otomatik, ruhsuz, sevgisiz, amaçsız hayatlar geliştiriyoruz. Eğer biraz dikkatli bakılırsa, ortalıktaki en önemli sorunumuzun bizzat bu “eşitsizlik” olduğu açıkça görülebilir.

Kaybedecek bir neslimiz daha yok; ama gelecek nesiller için bir şeyler yapabiliriz. Yapılacak ilk şey, rutinleri kırıp, beklenmeyeni irade etmektir genellikle. Hemen şimdi, bir şiir ezberleyip, bir şarkıda ağlayıp, bir dua ile yüreğinizi titretebilirseniz, büyük mesafelerin ne kadar kolay kat edilebileceğini göreceksiniz. Çocuklarımızın en az “fen” eğitimi kadar, sağ beyin devrelerini coşturacak “gönül” eğitimini, daha doğrusu “ilhamını” da önemsemeden, gelecekten umutlu beklentiler içinde olmamanızı öneririm. Aksi takdirde sonuç, hayal kırıklığıdır; yüzyıllardır olduğu gibi…

*** Dikkat: Bu yazının seslendirilmiş versiyonunu aşağıdaki oynatıcı yoluyla dinleyebilirsiniz (Seslendiren: Volkan Kutluer):

Kıyamet sarmalı: Zulme karşı zulüm
Yeni bir medeniyet?

İLGİLİ YAZILAR:

Zihnimizin gizli hazinelerinden bir numune: Örüntü algısı

Etrafımızda olan biten olayları, gördüğümüz nesne ve biçimleri, yahut etrafımızdaki çeşitli davranış biçimlerini anlamak yahut anlamlandırmak için akıl yürütme melekelerimizi kullanıyoruz. Zihnimizin önemli yeteneklerinden bir tanesi, etrafımızda olan-biten ve gözümüze…

Pek bakmadığımız bir açıdan “bağımlılık”

Neden bağımlı oluyoruz? Tabiatta özellikle insanın başına bela olan bağımlılık dediğimiz hadise neden bizi bu kadar etkiliyor? Neden vahşi doğada değil de medeni insanda bu kadar sıklıkla görüyoruz bağımlılık davranışını?…

Paylaş ve rahatla!

Dünyayı değiştirmek istiyorsan, elinden gelen işle başla… (Alev Alatlı) İnternette karşımıza çıkan rahatsız edici görüntüleri paylaşmadan edemiyoruz. Özellikle birilerinin zulüm gördüğü, incitildiği, öldürüldüğüne dair haberler, hele ki görüntülü ve detaylı…